29 Mart 2014 Cumartesi

Aşık Veysel Ayakkabı Hikayesi


Büyük Halk Ozanımız Aşık Veysel
ve
Ayakkabı  Hikayesi

AŞIK VEYSEL
(VEYSEL ŞATIROĞLU)

*Veysel Şatıroğlu 25 Ekim 1894 Sivas Şarkışla'da doğdu.

* Veysel'in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi.
*Âşık Veysel, 7 yaşında geçirdiği çiçek hastalığı sonucunda sol gözünü, bir talihsizlik sonucuyla da sağ gözünü kaybetti.
« Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeğe gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe .yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan. »


*Gözlerini kaybetmesine rağmen babasının aldığı sazla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı, 1933 yılında tanıştığı Ahmet Kutsi Tecer'in teşvikleriyle kendi sözlerini yazıp söylemeye başladı.

* Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri'nde saz hocalığı yaptı ve azmi ile herkese örnek oldu.
21 Mart 1973’te vefat etti.



AYAKKABI HİKÂYESİ
1973 yılında aramızdan ayrılan Büyük Halk Ozanımızla ilgili Ayakkabı hikâyesini Sayın Sunay AKIN anlatımıyla sizler ile paylaşmak istedim…

Anadolu'nun orta vilayetlerinden bir köyde, yavaş yavaş güneş batmaya, hava kararmaya başlar. Karanlık iyice çöker köyün üzerine. Evlerden birinde bir kadın ve adam yatma hazırlığı yapmaktadır. Erken yatıp yarın sabaha, güneş ışığına erken uyanılacaktır. Adam üzerini değiştirir, yatağına yönelir.

Evin penceresinden, karanlık bahçeye vuran ışıkta, ağaçların arasında bir gölge belirir. Kadın pencereden dışarı bakar ve gülümser. Kadının sevgilisi bahçededir...
Tam sözleştikleri gibi, sözleştikleri saatte ve yerde adam onu beklemektedir. Kadın kocasının uyumasından emin olunca...

Sessizce yataktan kalkar, üstünü giyer... Ve pencereden aşağıya atlar.
Başka bir adam için... Kadın kocasını terk eder…
Koşarlar iki sevgili... Kaçıyorlar... Tarlaları, ovaları aşarlar...
Anadolu'da bir köy nasıl nasıl koşmasınlar ki. Arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır... Namus belası. Töre cinayetleri... Yoksulluk... Cefa... Korku...


Arkalarında bunlar varken nasıl durabilirler...
Köyden uzaklaştıklarına iyice emin olunca soluklanmak için dururlar...
Kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki ;

"Evden çıktığımdan beri, ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor"...

Çıkartıp bakarlar ki!
Ayakkabısının içinde bir tomar para!
Kocası her şeyin farkında... Biliyor ki gidecek...
"Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. Bana emeği geçti"
Yaban Elde Muhtaç Olmasın Diye!
O yoksul köylü;
Bütün parasını; başka bir adam için kendisini terk eden karısının, giderek kendinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koydu...
O güzel insanı...
O onurlu davranışı sergileyen...
O terk edilen adamı...

HEPİNİZ TANIYORSUNUZ!
 


Çünkü o ;
Bir dizesinde bize yürekten seslendiği gibi...
Uzun ince bir yoldaydı ve
Gidiyordu gündüz gece...

Şimdi sorarım size ;
Bu memlekette töre cinayetleri, kadına karşı uygulanan şiddet mi yakışır? Yoksa... Âşık Veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa, OKUYAMASA bile...
KİTAP GİBİ HAYAT YAŞAYAN ADAMLAR MI YAKIŞIR

28 Mart 2014 Cuma

Jamaika’nın Kara Aslanı Bob Marley (Her İnsan Bir Hikaye)


Dünyaca ünlü Jamaikalı şarkıcı Bob Marleyin yoksulluk,umutsuzluk,hüzün,acı,umut,başarı dolu hikayesi.. 

Bob Marley

(Nesta Robert)
 

10 yaşında kamyon şoförü babasını kaybeden,14 yaşında okulu bırakan, 18 yaşında Ailesi istemese de evlenen, yoksulluk, adaletsizlik ve kargaşa dolu bir yaşam …

Hikâyenin bitişi ise çok daha acı, Bob Marley, müzikten sonraki en büyük tutkusu olan futbol oynarken ayak parmağında açılan bir yarayı dini inancına göre tedavi ettirmemesi sonucunda 36 yaşında hayata veda ediyor… Detayları yazımızın devamında okuyabilirsiniz…

 
 Jamaika’nın Kara Aslanı Bob Marley

 

Nesta Robert "Bob" Marley (6 Şubat 1945 - 11 Mayıs 1981; Miami), Jamaikalı reggae sanatçısı. Bob Marley, 130'un üzerinde plağı, her biri dillere destan olmuş yüzlerce şarkısı bulunan bir reggae efsanesi olarak kabul edilir.

 

 “Gerçek şu ki, herkes seni incitecek.
Yapman gereken tek şey, acı çekmeye değer birini bulmak.”


 

“Babam bana dedi ki; bana ettiğini evladından çekersin. Babama dedim ki; babana yapmasaydın benden çekmezdin.”

 
Rastafarianizim’de kutsal vadedilmiş topraklara Zion (bir anlamda cennet) denilmektedir. Bu dinin mensupları saçlarını hiç taramazlar ve kesmezler. Uzayıp dolaşan saçlar sonunda ‘Dreadlock’ adını verdikleri şekle bürünür. Rastafarianizmin ve bu dine özgü Dreadlock saç stilinin de dünyaca tanınmasına vesile olmuştur.

 


 

Ailesinini tüm itirazlarına rağmen, kendinden oldukça küçük bir Afro-Jamaikalı olan Cedella ile evlendi ve 1945 yılında, Cedella henüz 18 yaşında iken, Jamaika’nın Nine Mile isimli bir köyünde Nesta Robert Marley’i dünyaya getirdi.

 

Uzun yol kaptanı olan babası, ailesine maddi destek sağlıyor, ama mesleği sebebiyle onları çok sık göremiyordu. 1955 yılında, Bob henüz 10 yaşında iken, babası bir kalp krizi sebebiyle öldü.

 

Yoksulluk, umutsuzluk ve karmaşa dolu bu getto kültürü, Bob’ın politik görüşünü şekillendirirken bir yandan da müzikal bilgisini ve yeteneklerini körüklüyordu..

 

 “Farkını yansıt, değiş, geliş, keşfedilmeyeni keşfet, yücelerin içinde yüksel. Sonunda tek ol!”


14 yaşında okulu bırakan Bob, istemese de bir kaynakçı çırağı oldu. Kısa bir süre sonra gözüne saplanan minik bir çelik kıymık, kaynakçılığı bırakıp kendini tamamen müziğe adamasına neden oldu.

 

 “Güneş parlıyor, hava güzel, ayakların dans etmek istiyor; ama yine de aklının bir kenarında dursun: Birileri şu an acı çekiyor.”

 

Up Stand Up’, ülkemizde anlamı bir türlü çözülemeyerek ‘Kadın yok ağlamak yok’ olarak algılanan, aslında ‘Hayır kadın, ağlama’ anlamına gelen ‘No Woman No Cry’ gibi şarkılarla dünyayı sallamaya başladı.

 

Bob Marley artık isyanın kara bayrağı, ırkçılığın, sömürünün, yoksulluğun, adaletsizliğin karşısında dans eden bir Afro-Jamaika aslanı idi.

 

Savaş ve sömürü karşıtı tavırlarıyla milyonlarca insanın kalbini fethederken, çıkarlarına ters düştüğü çevrelerce iki kez suikast girişimine, bir çok konserinin engellenmeye çalışılmasına ve sürekli susturulma çabalarına maruz kaldı.

 

Kazandığı en önemli iki ödülden biri 1978 yılında Afrikalı insanlara yapılan insancıl yardımlara ön ayak ve destek olduğu için Birleşmiş Milletlerce verilen ‘Barış Madalyası’ idi. Diğeri ise anavatanı Jamaika’nın en büyük ödülü ‘Merit’ idi. Ne yazık ki bu ödülü eline alma şansı olmadı.

 

“Artık hep hayal ettiğimiz yeni bir başlangıcı değil; hiç düşünmediğimiz mutlu bir sonu istemeliyiz.”


Bob Marley, müzikten sonraki en büyük tutkusu olan futbol oynarken ayak başparmağında açılan yaradan dolayı deri kanseri olmuştu. Parmağı kesilerek kurtulabilirdi aslında ama Rastafarianizm inancına göre mezara tek parça girmeliydi, bu yüzden parmağının kesilmesini istemedi. 1981 yılında durumu ağırlaşan Bob, son günlerini anavatanında geçirmek için bindiği uçakta fenalaştı. Acil tıbbi müdahale için Miami’ye inen uçaktan alınan Bob, 11 Mayıs 1981 tarihinde, henüz 36 yaşında iken buradaki bir hastanede gözlerini yumdu. Son sözleri oğlu Ziggy’ye söylediği ‘Para, hayatı satın alamaz’ oldu.

 


Yaşarken efsane olmayı başarabilen sanatçılardandı. Bilgeliğin, yeteneğin, cesaretin diplomayla, parayla, ünvanla değil, kişilik ve zekayla ilgili olduğunun en büyük kanıtlarındandı.

 

BOB MARLEY’DEN DİNLEMEDEN ÖLMEYİN:

One Love
Soul Rebel
No More Trouble
Get Up, Stand Up
I Shot The Sheriff
No Woman No Cry
Revoluton
Could You Be Loved
Redemption Song
Iron Lion Zion

 

Mavi Beyaz Bodrum Evleri


Bunları Biliyor musunuz ?
MAVİ BEYAZ BODRUM EVLERİNİN SIRLARI

Hangimiz sevmeyiz ki Bodrum’u? Sakin masmavi denizi, eşsiz manzarası ve tabii ki hayranlıkla tek tek iç geçirdiğimiz Mavi – Beyaz Evleri...

Bodrum evleri üç tipe ayrılıyor. Musandıralı, Kule Tipi ve Sakız Tipi.

Bembeyaz evlerin, mavi kapıların görsel şenliği bir yana aslında hepsinin çok mantıklı birer sebebi var. Beyaz renk o sıcak havalarda evin daha serin olmasını sağlıyor hatta California'daki Berkeley Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre, eğer tüm evlerin çatıları beyaza boyanırsa, dünyadaki ısı artışı azalıyor ve dünyaya bir katkıda bulunuyor.

"Mavi kapılar ise tamamen akrepler için ….Akrep mavi rengi ateş olarak algıladığı için evlere giremiyor. …”Söve taşları çivit mavisine boyanır. Bütün Akdeniz mimarisinde bunları görürsünüz. Göz taşı dediğimiz taştan bir boya elde edilir ve bütün pencere ve kapı kenarları bununla boyanır.

 

Aynı zamanda 'yılan otu' denilen bir ot vardır. Bu, yılan gelmesin diye evlerin belirli yerlerine asılır.

 

Pencerelerin önlerindeki bölmelere fesleğenler dizilir. Eskiden cam olmadığı için ahşap kepenkler açıldığında sineklerin içeriye girmemesi için fesleğenler koyulmuştur. Bunlar, gerçekten sivrisineklerin içeriye girmesini engeller."

 

Begonvil olmadan Bodrum sokağının olmayacağını, herkes bilmektedir.

 

Dışarından bu kadar güzel gözüken evlerin sırrı işte burada yatıyor.


27 Mart 2014 Perşembe


Merhaba,
Blogdaki ilk yazımı,ilk hikayemi, hayatı boyunca yaşadığı sıkıntıları hiçbir zaman dert etmeyen,karşısına çıkan engeller karşısında ümidini hiçbir zaman kaybetmeyen,bıkmadan,yılmadan mücadele eden,Altın Saçlı, Mavi Gözlü Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bizlere anlatılmayan hikayesi ile başlamak istedim…

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. Yalnız ve içine kapanık biri olarak yaşamaya oradan oraya sürüklenmeye başladı.
8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı. Zamanını tarlalarda kargaları kovalamakla geçirdi.

10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı. Sinirden ve korkudan üç gün evinden çıkmadı.


17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.


24 yaşında tutuklandı günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.

25 yaşında sürgüne gönderildi.
27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken kendisi hiç önemsenmiyordu. Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken o kalabalık arasında yalnız başına olanlar izliyordu.

30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken doğduğu şehir düşmanların eline geçti.

30 yaşında amiri onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.

37 yaşında böbrek hastalığından Viyana’da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.

37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu dağıtıldı.
38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.

38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı.

38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.

38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü onun Kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı.
39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.

Sonra ne mi oldu?


42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!