HACİVAT VE
KARAGÖZ
Hacivat ve Karagöz arasında tatlı atışmalar ile geçen
ve Ramazan aylarının vazgeçilmezleri
arasında yer alan gölge oyunu, 700 yıldır devam etmektedir.
Herkes tarafından ilgi ile izlenen bu geleneğin nasıl
doğduğunu hikaye tadında her beraber okuyarak görelim.
Orhan Gazi babası Osman Bey’in anısına o dönem ki
başkent Bursa’da büyük bir camii yaptırmaya karar vermiş. Emrindeki bütün
mimarları çağırmış huzuruna. “Babam Osman Gazi’nin anısına güzel olduğu
kadar görkemli bir camii yapılmasını istiyorum.
En güzel projelerinizi yapın getirin bana.” demiş onlara. Kısa bir
süre sonra bütün mimarlar en güzel projeleriyle Orhan Gazi’nin huzuruna gelirler.
Bütün projeleri tek tek inceleyen Orhan Gazi içlerinden en beğendiğinin sahibi
mimarı çağırtmış ve ona kusursuz bir işçilik istediğini söylemiş; “Yörenin en
iyi ustaların bulacaksın ve en kaliteli malzemeleri kullanacaksın,
hiçbir masraftan da kaçınmayacaksın” diye de belirtmiş. Mimarbaşı birkaç gün
içerisinde ülkenin dört bir tarafından en iyi ustaları toplamayı,
en kaliteli ve güzel malzemelerin
getirtilmesini sağlamış ve sultanın
huzuruna çıkmış. Mimarbaşı; “Padişahım” demiş, “Yörenin en iyi duvar, demir, ahşap ustalarıyla en becerikli hat sanatçıları ve nakkaşlarını topladım. İnşatta kullanılacak bütün malzemeler kılı kırk yararak seçildi. Biz hazırız, emir verirsen hemen başlamak isteriz bu kutlu işe” Mimarbaşı’nın anlattıklarından son derece memnun görünen Orhan Gazi, ” Mimarbaşı beni çok iyi dinle” demiş. “Söylediklerin güzel, hemen başlayabilirsiniz camiyi inşa etmeye ama aç kulaklarını dinle şimdi. Bil ki bu camii benim için çok önemli. Bu yüzden ,her kim ki inşaatın yavaşlamasına veya işlerin aksamasına sebep olursa o an kellesini vurdururum. Şimdi çıkın gidin başlayın camiyi yapmaya.”
İnşaat hemen başlamış tabii ki. Mimarbaşı Kambur Bali Çelebi’yi (Karagöz) demirci ustası, Halil Hacı İvaz’ı da (Hacıvat) duvar ustası olarak görevlendirmiş.
huzuruna çıkmış. Mimarbaşı; “Padişahım” demiş, “Yörenin en iyi duvar, demir, ahşap ustalarıyla en becerikli hat sanatçıları ve nakkaşlarını topladım. İnşatta kullanılacak bütün malzemeler kılı kırk yararak seçildi. Biz hazırız, emir verirsen hemen başlamak isteriz bu kutlu işe” Mimarbaşı’nın anlattıklarından son derece memnun görünen Orhan Gazi, ” Mimarbaşı beni çok iyi dinle” demiş. “Söylediklerin güzel, hemen başlayabilirsiniz camiyi inşa etmeye ama aç kulaklarını dinle şimdi. Bil ki bu camii benim için çok önemli. Bu yüzden ,her kim ki inşaatın yavaşlamasına veya işlerin aksamasına sebep olursa o an kellesini vurdururum. Şimdi çıkın gidin başlayın camiyi yapmaya.”
İnşaat hemen başlamış tabii ki. Mimarbaşı Kambur Bali Çelebi’yi (Karagöz) demirci ustası, Halil Hacı İvaz’ı da (Hacıvat) duvar ustası olarak görevlendirmiş.
Bu iki ustayı da işlerini her ne pahasına olursa olsun
aksatmamaları için de sıkı sıkı tembihlemiş. Karagöz, mektep okumamış ama
inşaatlarda ustaların yanında çalışa çalışa iyice ustalaşmış artık işinin en
iyisi olarak anılmaya başlamış cevahir birisiymiş. Tez canlılığı ve
hazırcevaplığı yüzünden sürekli başını belaya sokan Karagöz, bu belalardan
kıvrak zekasının marifetiyle kurtulmaya çalışırmış. Bu belalar artık onun
içinden çıkamayacağı bir hal alınca da yardımına en yakın dostu Hacıvat
koşarmış. Hacıvat ise bu yakın dostunun aksine, medrese de eğitim görmüş, her
konuda bilgisi olan görgülü ve bilgili birisiymiş. Karagöz’le hemen her konuda
sürtüşse de yine de en iyi dostuymuş Karagöz onun.Sultan’ın babası için
yaptırdığı inşaat çalışmaları tüm hızıyla sürüyormuş. İşçiler, ustalar,
mimarbaşı camiyi sultanlarının istediği şekilde ve zamanda hazır etmek için var
güçleriyle çalışıyorlarmış. Mimarbaşı ve ustalar, didişmeleri bütün ülke
tarafından bilinen Hacıvat ve Karagöz’ü de birbirlerinden ayrı tutmak için de
uğraşıyorlarmış bir yandan. Bu duruma en çok kızanların başında da hiç şüphesiz
can dostu Hacıvat’la didişemeyen Karagöz geliyormuş. Gözünü kestirdiği
Hacıvat’a mimarbaşı’nın yanında sokulamayan Karagöz, mimarbaşı’nın malzeme
almak için şehre gitmesini fırsat bilmiş ve yanına sokulmuş
Hacıvat’ın. Hacıvat can dostunu yanında görünce sevinmiş ve ona dönmüş demiş
ki;
– Şuh levendim, şuh pesendim hoş geldin
– Şule levendim, turp dikenim hoş geldin diye karşılık vermiş Karagöz.
Hacıvat Karagöz’ün huyunu bildiği için kızmamış ve
yine güleç yüzüyle konuşmuş;
– Şuh levendim, şuh pesendim hoş geldin
– Kehlelendim, sirkelendim, boş geldim.
– Samur kaşlı, ok kirpikli hoş geldin
– Salak kaşlı, bok kirpikli boş geldim
– Yusuf-ı Beytül Hazenim hoş geldin
– Yasef’im, bitli avramım boş geldim
– Ahu gözlüm, inci dişlim hoş geldin
– Ayı gözlüm, kazma dişlim hoş geldin
– Şuh levendim, şuh pesendim hoş geldin
– Kehlelendim, sirkelendim, boş geldim.
– Samur kaşlı, ok kirpikli hoş geldin
– Salak kaşlı, bok kirpikli boş geldim
– Yusuf-ı Beytül Hazenim hoş geldin
– Yasef’im, bitli avramım boş geldim
– Ahu gözlüm, inci dişlim hoş geldin
– Ayı gözlüm, kazma dişlim hoş geldin
Hacıvat ile Karagöz böyle birbirleriyle atışırlarken
bütün diğer işçiler de başlarında toplanmış onların bu keyifli
ve eğlenceli didişmelerini izleyip eğleniyorlarmış.İnşaattaki
bütün işçi ve ustaların en büyük eğlencesi haline gelmişler zamanla.
Artık ne zaman mimarbaşı inşaattan ayrılsa Hacıvat ve Karagöz birbirleriyle
atışmaya başlar hale gelmişler. Diğer bütün çalışanlar da etraflarında toplanıp
onları izlermiş. Onlar atıştıkça izleyiciler kendilerinden geçer ve bütün
yorgunluklarını unuturlarmış. Günlerden bir gün Padişah babası için yaptırdığı
caminin inşaatını kontrole gelmiş.Fakat inşaatın istediği hızda gitmediğini
görünce keyfi kaçmış ve hemen mimarbaşını çağırtmış.
Mimarbaşı, padişahın caminin inşaatı
konusundaki hassasiyetini bildiği için de korkmuş.
Padişaha demiş ki ” Sultanım nedendir bilmem ama ben
malzeme almak, veya başka bir iş için inşaattan her ayrıldığımda işler
yavaşlıyor. Bunun sebebini en yakın zamanda öğrenip gereken tedbirleri
alacağım.
” Orhan Gazi sinirlenmiş ama yine de sorunun sebebini
öğrenip, çözmesi için mimarbaşının istediği süreyi vermiş ona. Mimarbaşı bir
gün yine “ben malzeme almaya gidiyorum” deyip inşaattan ayrılmış ama hemen
yakında bir tümseğin ardına gizlenip işçileri izlemeye başlamış. Bir de bakmış
ki kendisinin ayrılmasını fırsatbilen Hacıvat ve Karagöz atışmaya
başlamışlar ve bütün çalışanlar da onların bu atışmalarını izlemek için
etraflarında toplanmış. Mimarbaşı hemen soluğu Orhan Gazi’nin sarayında almış
ve padişahın huzurunaçıkmış. Padişaha olup bitenleri ve inşaatın
yavaşlamasının sebeplerini anlatmış. Bunu duyan Orhan Gazi çok sinirlenmiş ve
derhal bu iki işçinin asılmasını emretmiş.”Onlar asılsın ki bu diğer bütün
işçilere ders olsun” demiş. Padişahın emri derhal yerine getirilmiş ve Hacıvat
ve Karagöz çalıştıkları inşaattan apar topar alınarak asılmışlar hemencecik.
Padişahın bu kararı inşaatta olduğu kadar bütün şehirde de büyük bir üzüntüyle
karşılanmış. İnsanlar merhametli, şefkatli, halkı ve ulemayı seven
padişahlarının böyle bir şey yapmasına çok üzülmüş ve her taraftan bu
hoşnutsuzluklarını hissettirmişler padişaha.
Orhan Gazi de kısa bir süre sonra hatasını anlayıp
vicdan azabı duymaya ve yaptığı bu yanlışa üzülmeye başlamış.
Padişahın bu üzüntüsünü gören Şeyh Kuşteri adındaki uleması
sultanının üzüntüsünü hafifletmek için kendince bir yol bulmuş o
anda. Başındaki beyaz sarığını çözen Şeyh Kuşteri sarığını açarak mum ışığının
önünde germiş. Ayağından çıkardığı çarıklarını da kukla gibi kullanarak sarığın
arkasında Hacıvat ve Karagöz’ün atışmalarını taklit etmeye başlamış:
Hacıvat: Hasretinle beni koyup gidenin, hoş geldin.
Karagöz: Hasta iken turşu suyu içenim, boş geldin
Hacıvat: Gel Kargöz, gidelim Göksu’ya yiyelim dolma.
Karagöz: Sümüklü burnumu ye de, namerde muhtaç olma..
Karagöz: Hasta iken turşu suyu içenim, boş geldin
Hacıvat: Gel Kargöz, gidelim Göksu’ya yiyelim dolma.
Karagöz: Sümüklü burnumu ye de, namerde muhtaç olma..
Alıntıdır.