Kütüphane denildiğinde
ilk aklımıza gelen binlerce kitabın yer aldığı, eskiden sadece dönem
ödevlerinde veya öğretmenlerin araştırma konuları verdiğinde uğrak adresimizdi
kütüphaneler..
İçimizin kıpır kıpır
olduğu, aklımızdan bin bir türlü haylazlık geçtiği zamanlarda bile sessiz
durmamız gereken bir mekan, çıt sesinden dahi rahatsız olunan bir ortam,
daha fazla dayanamayıp güldüğünde kütüphaneciden uyarı aldığın veya
dışarıya atıldığın yerdir kütüphaneler..
İnternet çıktı, artık
kütüphanelere uğrayan kimse yok!!!
Tamda bu zamanda bize
yaratıcı fikirleriyle destek olacak, azmi, başarıyı bizlere
öğretecek Mehmet Amcalara ihtiyacımız var....Bu konu ile ilgili sizler ile
çok güzel bir hikayeyi paylaşmak istiyorum...
Eşekli
Kütüphaneci Mustafa Amca
Yıl 1943.
Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne
çıkar.
Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
–
Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.
23
yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda
aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama
kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri
kabullenir.
O dönem
devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle
üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da
başımıza bir iş gelmesin, çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen
vardır.
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İade Sandığı” yazar.
Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye
de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.” Köydeki çocuklar
şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük
ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa
Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca
da.
“Çocuklar
bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım.
Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der. Mustafa
artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le
köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde
alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni
kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet
memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği
Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir. Kitaplar daha sonra 5 eşek ve
2 katırla taşınmaya başlamıştır.
Zamanla
insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar
hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın,
firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane,
Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı
günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine
yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir,
beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine
okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede
halıcılığı canlandırır.
Mustafa
Güzelgöz köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda
okuma aşkı yerleşir.
Güzelgöz,
köylere kitap taşımak kadar yöresinde başka girişimlere de öncülük etmiştir.
Yaptığı bu çalışmalarla, yöredeki sosyal ve kültürel hayatı zenginleştirmiştir.
Güzelgöz,
kütüphaneleri tam anlamıyla bir eğitim merkezi haline dönüştürmek için bunların
yanına bir de spor teşkilatı kurmuştur. Bir çok kütüphanenin yanda voleybol
sahaları kurulmuş gençlerin futbola olduğu kadar diğer spor etkinliklerine de
dikkatleri çekilmeye çalışılarak bedensel olarak güçlenmeleri amaçlanmıştır.
Karain,
Mustafapaşa ve Çökek köylerinde, köy duvar gazetesi için panolar konmuştur. Bu
panolara köyle ilgili haberler yazılmakta, Türk büyüklerinin resimleri
asılmaktadır. Özelikle bu resimleri gören köylüler altındaki yazıları da merak
ederek okumaktadır.
Güzelgöz,
Ürgüp ilçesinde ilk folklor oyunlarını başlatır. İlk bando çalışmalarını hayata
geçirir.
Modern
iletişim araçları ile Ürgüp halkını tanıştırmak amacıyla köy köy gezerek 16
mm'lik sinema makinesiyle gösterimler yapar. Konusu, kültür-sanat, tarım,
hayvancılık ve gündelik yaşamı kolaylaştırıcı bilgileri içeren belgesel
filmleri köylerin uygun alanlarında göstererek köylüyü bilgilendirmeye çalışır.
Ayrıca
fotoğraf makineleri ve baskıda kullanılan sarf malzemelerini sağlar. Saydam
gösterimi için bir makine bir de jeneratör edinir. Böylece elektrik imkânı
olmayan köylere bu hizmeti götürme imkânını da sağlamış olur.
Güzelgöz,
sosyal ve kültürel etkinliklere öncülük etmenin yansıra yörenin ekonomik olarak
kalkınması için de çalışmalarda bulunur. Çökek köylüsünün ürettiği üzümü yok
pahasına satmaktadır. Güzelgöz köylünün elindeki ürünü değerlendirebilmesi için
köylüyü kooperatifçilik çalışmalarına yöneltir.
Bu
arada valilik Mustafa Güzelgöz hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında
davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir. 2005
yılında Mustafa Amca vefat
eder. Tüm Kapadokya çok üzülür,
aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin
heykelini dikerler.
Girişimcilik
ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın. Bu sadece evinin önünü temizlemek demek değildir.
Yaptığın iş olduğu yerde sayıyorsa, sende bir eksiklik vardır arkadaş.
İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.
Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var...
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın. Bu sadece evinin önünü temizlemek demek değildir.
Yaptığın iş olduğu yerde sayıyorsa, sende bir eksiklik vardır arkadaş.
İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.
Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var...
1963
yılında ise ABD Barış Gönüllülerince ödüle layık görülür. Kütüphaneye de 1960
model bir jeep hediye edilir.
Kaynak;
- Ahmet
Şerif İzgören, Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı, Elma
Yayıncılık