16 Mayıs 2014 Cuma

Bandırma Vapuru ve Yolculuk Hikayesi(16-19 Mayıs 1919)



16 Mayıs-19 Mayıs 1919 tarihleri arasında yaşanan olayların kısa özetini, Bandırma Vapurunun Kaptanı İsmail Hakkı DURUSU’dan yolculuğun hikayesini ve Samsuna ayak basıldığında Atatürk tarafından ziyaret edilen bir köyde köylümüzün anlattıkları…


Atatürk’ün gençliğe armağan ettiği ve “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan 19 Mayıs tarihinin önemini anlayabilmek için Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 tarihleri arasında gerçekleştirdiği İstanbul-Samsun yolculuğunu ve hatırlamamız gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki önemli olaylardan biri Atatürk’ün Samsun’a ayak basışıdır. Türk Milleti Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken büyük bir lider Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıktı ve Samsun’a ayak basarak “Kurtuluş” yolunu açtı. Dolayısıyla Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 İstanbul’dan başlayan yolculuğu bir kurtuluş dönemini simgeler.

Samsun işgal kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan büyük öneme sahipti ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı. İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askerî birlik çıkarmışlardı. Buna tepki olarak Türk Makinalı Tüfek birliğinden Hamdi adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması dikkatleri bu bölgeye çekti ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silâhlandığı konusundaki şikayetleri üzerine bu bölgeye güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesine karar verildi. Bu kumandan Mustafa Kemal Atatürk’tü ve Atatürk uzun zamandan beri ülkenin içinde bulunduğu bu umutsuz duruma üzülüyor ve birşeyler yapmak için Anadolu’ya geçmek istiyordu. Bu O’nun için bulunmaz fırsattı.

Atatürk beraberindeki kişilerle beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra “Bandırma” adındaki eski bir vapurla Galata rıhtımından ayrılır.** Mayıs 1919 Pazartesi günü beklenen yolculuğun sonuna gelinir.


Bandırma Vapurunun yaşlı kaptanı İsmail Hakkı DURUSU’dan İstanbul’dan Samsuna uzanan  yolculuğun hikayesi….

 

-Mustafa Kemal Paşa’yı ilk defa görüyordum. Üzerinde resmi üniforması vardı. Kordonlu, nişanlı olan bu üniforma milli varlık yani Korgenerallik ve Fahri Yaver-i Hazreti Padişahı üniforması imiş Yaşından daha çok genç görünüyordu. Samimi bir konuşması, hürmet telkin eden ve insanı ister istemez tesiri altına alan ses tonu ve tavrı vardı. Anladım ki, artık geminin kaptanı ben değilim, O… Bana mümkün olduğu kadar sahilden gitmenin imkanı olup olmadığını sordu. Eyvah ki, ben ilk defa Karadeniz’e çıkıyordum. Nerelerin kayalık ve sığ olduğunu bilemiyordum. Bunu samimiyetle söyledim. Başını sallayarak güldü,“Pusula ile gideriz” dedi. Pusula mı? Felakete bakınız ki, geminin sağlam bir pusulası da yoktu. Bunu da şahsi kabahatim olmadığı halde yüzüm kızararak söyledim. Dudaklarındaki tebessüm kaybolmadan, Paşa “Ziyanı yok… Allah büyüktür… Siz yine mümkün olduğu kadar sahili takip ediniz.” Emrini verdi. Deniz dalgalı da değildi. Hava sakindi. Neden kıyıyı tercih ettiğini anlayamadım. Fakat o dakikadan itibaren kendimi, memleket için çok, pek çok kıymetli, paha biçilemez bir değeri taşıyan emin el olarak telakki ettim. Aradan seneler geçti. İtimat ediniz ki, hayatım denizlerde geçmiş olmasına rağmen hiçbir seferde böylesine vazife mesuliyeti duymamıştım. Samsun’a vardığımız zaman, Mustafa Kemal Paşa’nın rotayı değiştirmekte ne kadar isabet etmiş olduğunu anladık. Çünkü hakikaten bizi takibe çıkarılmış olduğu anlaşılan İngiliz Torpidosu da bizden 1 saat sonra Samsun’a geldi.

 

Mustafa Kemal Paşa, Samsunda bulunduğu ilk günlerde ziyaret ettiği Badırlı Köyünde Türk çetelerle görüşmüş ve onların Milli mücadele saflarına katılmalarını  sağlamıştı. Köyün büyükleri o günlerden hatırlarında kalanları şöyle nakletmişlerdir:


Köylümüz, “Bir gün köye atla yüksek rütbeli subaylar geldi. İçlerinden birisi bize Mustafa Kemal Paşayı tanıttı. Çanakkale savaşlarında ününü duymuştuk. Hayranlıkla kendisini seyrettik. Mavi mavi çakmak çakmak gözleri vardı. Kendisine kahve ikram ettik. Bu sırada karşı köylerde bazı evler yanıyordu. Devlet otoritesinin zayıflığı, hatta yokluğu sebebiyle Rum çeteler, mala, cana, ırza, namusa tasalluttan geri kalmıyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, bu yanan evler hakkında bilgi istedi. Anlattık. Gözleri ağlamaklı oldu. Köy meydanındaki bu konuşmalar sırasında köyün ileri gelenlerinden Osman Ağa Gaziye dönerek şöyle dedi:” Paşam, Rum çeteler köyümüzü yıkacaklar. Görüyorsunuz karşı köyü de yakıyorlar. Bize 8-10 jandarma verseniz de köyümüzü koruyalım.” Paşanın gözleri alevlendi ve dedi ki; “Mesele köyleri değil, vatanı koruma meselesidir. Anam var demeyeceksin, karım var demeyeceksin, çocuğum var demeyeceksin, vatanın imdadına koşacaksın. Çünkü vatan elden giderse, bunların hepsini kaybedersin

Kaynak:http://www.samsunkulturturizm.gov.tr/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder